Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Tarafından “Türk Mitolojisi” Konulu Söyleşi Düzenlendi

Üniversitemiz Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü tarafından “Türk Mitolojisi” konulu söyleşi düzenlendi.

Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halkbilimi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Özkul Çobanoğlu’nun konuşmacı olarak yer aldığı etkinliğe, Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ayşe Güler, akademik ve idari personelimiz ile öğrencilerimiz katıldı.

Türk kültür yapısı hakkında bilgi vererek sözlerine başlayan Prof. Dr. Özkul Çobanoğlu, “Biz göçebe değiliz ama göçerevliyiz. Göçebe ile göçerevli arasında çok büyük bir fark var. Göçebe, gezip dolaşan insanlar demektir. Göçerevli ise eviyle, yurduyla bir yerden bir yere göçer. Bizim göçerevliliğimizde yılın hangi ayında nerede olacağımız bellidir.  Eski Türkler yılı iki mevsime ayırırlar. Bu mevsimler; yazıya, yaylaya çıktığınız yay ya da yaz ayları ve daha sıcak yerlerde kışladığımız kış aylarıdır. Kış aylarında et, yaz aylarında ise süt ve süt mamulleri tüketiriz. Geleneksel olarak binlerce yıl Türk mentalitesi, Türk kültürü böyle bir yapı üzerine inşa oldu. Bunun mitolojik temelleri üzerine ana hatlarıyla da olsa sizlere bilgiler aktarmaya çalışacağım. Bizler maalesef kendi mitolojimizi yeterince bilmiyoruz. Tabiri caizse kargadan başka kuş, Yunan ve Latin mitolojisinden başka mitoloji bilmiyoruz. Bu duruma düşmemizin hikayesi uzun ancak nedenini öğrenmek istiyorsanız rahmetli Atilla İlhan’ın “Ulusal Kültür Davamız” adında çok nefis bir kitabı vardır. Bizim eğitimimizin ve kültürel hayatımızın Türk mitolojisinden nasıl ayrıldığını, nasıl Yunan ve Latin’e döndüğünü merak ediyorsanız Atilla İlhan’ı okuyunuz. 50.000 öğretmene Türk mitolojisini anlattım. Çok güçlü bir Türk mitolojisi var ama ilhamını Türk mitolojisinden alan ressam ve heykeltıraş eskiden yoktu. Şimdi az da olsa çıkmaya başladı” dedi.

Mit kavramı hakkında bilgi veren Prof. Dr. Özkul Çobanoğlu, “Eski Yunan’da çokça anlatılan ama gerçek olup olmadığı bilinmeyen şeyler bir çatı altında toplandı ve mit terimi bu şekilde icat edildi. Tarihi zıddı olan, “gerçek olmayan” bir mit tanımı. Bu tanım, 1920’lere kadar dünyayı esir aldı. 1910-1920 arasında halkbiliminin dünyadaki en büyük üstadlarından birisi Broslav Malinovski, 1 yılı aşkın bir süre Pasifik Okyanusu’ndaki toplumlarda alan araştırması yaptı. Bir halkbilimcinin araştırdığı toplumun içine girmesi ve bir müddet onlarla yaşamasına ve elde ettiği verileri bilgiye dönüştürmesine alan araştırması diyoruz. Broslav Malinovski’nin çalışma yaptığı toplumlarda mitler yaşıyordu. Yani mitler doğrudan doğruya hayata yön veriyor, günlük hayat içerisinde yaşayan mitler var. Malinovski, miti şöyle tanımlar: Eski Yunanlıların mit tanımı ölmüş, yaşamayan mitlere dayanıyordu. Yaşamıyor, sanatsal etkinliklerde kullanılıyordu. Bu sebeple gerçek olduğuna inanılmıyordu. Ancak mitler bir toplumda yaşıyorsa en temel, en doğru, en gerçek metinleri olarak inanılır. Bu bize iki mit tanımı olduğunu gösterir. Birisi Türkiye’de yaygın ve yanlış olarak kabul edilen eski mit tanımı, diğeri de Malinovski’nin çalışmaları ile başlayan sosyal ve beşeri bilimlerin kabul ettiği yeni mit tanımıdır. Türk milleti olarak Bering Boğazı’ndan başlayarak Baltık Denizi’ne, Akdeniz’e kadar bu geniş coğrafyada 3 bin yıldır tarihi biz yapıyoruz. Böyle bir tarihin, kültürün ne kadar farkındayız? Umurumuzda olmazsa biz de kimsenin umurunda olmayız. Küçücük Finlandiya, halkbilimi ve mitoloji çalışmalarıyla var olmuş bir ülkedir. O Finlandiya 2. Dünya Savaşı’nda Ruslar’a teslim olmadı. Mitleri ve mitolojik yapının önemini anlamada bunlar çok çarpıcı örneklerdir” şeklinde konuştu.

Bazı kültürlerde kaniatın ateş, hava, su toprak olmak üzere 4 elementten oluştuğunu ifade eden Prof. Dr. Özkul Çobanoğlu, “Türk mitolojisinde ise 5 element vardır. Bunlar; su, ateş, toprak, ağaç ve metaldir. Yeryüzünde demirin ilk işlendiği 3 yerden birisinin Altaylar ve Türk coğrafyası olduğunu, bu konunun salahiyet sahibi bir uzmanı olarak 45 yaşından sonra öğrendim. Neden bu kadar önemli bir şey eğitim sistemimiz içinde bizlere öğretilmedi?  Medeniyetimizi, sabah yola çıkan ve  akşam nerede olacağı belli olmayan, birkaç hayvana çobanlık yapan kişiler olarak çocuklarımıza algılattırıyoruz. Oysa bizler, demiri ele alıp işleyen üç merkezden birisiyiz. Sizin baltalarınızın metalden, komşularınızın baltasının taştan olduğunu düşünün. Arada ne kadar büyük çağ farkı olduğunu anlayın. Neden bunlar bize öğretilmiyor? Özellikle Türk sanatı ile meşgul olacak insanların bunları bilmesi ve meşgul olması gerekir” dedi.

Prof. Dr. Özkul Çobanoğlu, konuşmasının ardından dinleyicilerin sorularını cevapladı. Söyleşi, Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ayşe Güler’in Prof. Dr. Özkul Çobanoğlu’na teşekkür ederek plaket vermesi ile sona erdi.